Cuma, Şubat 15, 2008

ah günter!



monica seles dün itibariyle tenis kariyerini sonlandırdığını açıkladı ve böylece bir efsane daha kortlara veda etmiş oldu..

"power player" olarak nitelendirilen seles özellikle servis returnlerinde ve çift el forehandlerindeki top-spinli etkili vuruşları ile bilinir.. ayrıca bir başka power player maria şarapova gibi kortlarda çıkardığı sesler yüzünden rakipleri tarafından hep şikayet edilirdi.. bir efsaneye dönüşebilecekken kendini bilmez biri tarafından kariyeri sekteye uğratıldı..

1973 doğumlu yugoslav asıllı amerikalı tenis oyuncusu seles henüz 12 yaşındayken abd'de kazandığı bir turnuva sonucu akademisinde bir çok ünlü tenis oyuncusu yetiştirmiş nick bollettieri tarafından fark edildi ve 1986 yılında ailesi ile birlikte amerika'ya taşındı.. 1989 yılında profesyonel olan seles, 1990 yılında, henüz 16 yaşında iken, roland garros'u kazanarak grand slam kazanan en genç tenis oyuncusu oldu (16 yıl 6 ay) ve 1991 yılında en genç dünya bir numarası oldu (17 yaş, 3 ay, martina hingis daha sonra bu ünvanı elinden almıştır).. seles çok genç olmasına rağmen yine efsane tenis oyuncuları olan steffi graf ve martina navratilova'yı yenebilme başarılarını göstermişti..

90 yılındaki roland garros şampiyonluğundan sonra 91 ve 92 yıllarında avustralya açık, roland garros, amerika açık üçlülerini ve 93 yılında avustralya açık'ı kazanmıştı.. fakat roland garros 93'ten önce bir wta tour maçında akli dengesi bozuk bir steffi graf hayranı tarafından bıçaklandı.. günter parche isimli bu dingil şüphesiz ki ne yaptığının farkında değildi ama bir efsanenin devamını engellemişti..



seles bir kaç ayda düzeldi ancak psikolojik olarak hazır olması yıllarını aldı.. bir açıklamasında "insanlar bu adamın beni kasıtlı olarak bıçakladığını ancak bunun için herhangi bir ceza almadığını unutmuş gibi görünüyor.. tenise geri dönecek kadar rahat hissetmiyorum" dedi.. ancak 95'te kortlara geri döndü.. 96'da avustralya açık'ı 4. kez kazandı ve 2000 sydney olimpiyatlarında bronz madalya kazandı.. bunlar dışında büyük bir başarı yakalayamadı.. wimbledon şampiyonluğu bulunmaması kariyerindeki en büyük eksik..

seles kariyerini sonlandırdıktan sonra basın açıklamasında,
"tenis hayatımın çok büyük bir parçası oldu ve olmaya devam edecek. bazı zamanlar profesyonel kariyere geri dönmeyi düşündüm fakat şimdi bunu kesinlikle düşünmüyorum. gösteri maçlarına ve hayır organizasyonlarına katılmaya devam edeceğim fakat wta tour kapsamındaki müsabakalara katılmayacağım. " dedi ve tenis kariyeri boyunca kendini destekleyen hayranlarına teşekkür etti..


atp tour takvimi

wta tour takvimi

Perşembe, Şubat 14, 2008

sir mindwell'in sırrı

sevgililer günü olarak adlandırılan günde sevgiden söz edeceğiz sevgili okurlar.. hikayemiz onsekizinci yüzyıl ingilteresinde geçmektedir..

sir william mindwell çevresinde pek seveni bulunmayan, insanların arkasından konuştuğu fakat -paralı bir aileden geldiği için- yüzüne güldüğü orta yaşlı bir ingilizdi.. hakkında çıkan dedikolardan bıkmış usanmış, sadık hizmetkarı herbert ve birkaç hizmetçisi ile birlikte brown sokağı'ndaki müstakil evinde hayatına devam ediyordu.. babasından kalan para onun kişiliğini olumsuz yönde etkilememişti ve sir mindwell mütevazı bir hayat sürmekteydi.. yıl içinde evinden neredeyse hiç çıkmaz, ülkesinde gelişen olayları sadık hizmetkarı herbert'in oğlu stuart'tan öğrenirdi..

sir mindwell herbert tarafından her gün aynı saatte uyandırılırdı.. hemen sıcak bir duş alır ve kahvaltı sofrasına otururdu.. kahvaltıda yedikleri bile değişmezdi.. az pişmiş yumurta, pastırma, biraz ekmek ve çay.. kahvaltının ardından herbert'e kendisi de dahil olmak üzere kimsenin odasına girmesine izin vermemesini tembihler ve öğlene kadar çalışma odasına kapanırdı.. bu geçen süre içinde onun orada ne yaptığını hizmetkarı ve ayrıca en yakın dostu herbert bile bilmezdi..

öğlene doğru piyano ve müzik dersi için bayan lockehart uğrardı.. bayan lockehart kırklı yaşlarındaydı ve kocası beş sene önce vebadan ölmüştü.. hayatının orta yerinde üç çocuğu ile yalnız kalan lockehart geçimini sağlamak için piyano dersleri vermeye başlamıştı.. bundan 2 sene önce müzik öğrenmek isteyen sir mindwell bu konuyu stuart'a söylediğinde stuart hiç zorlanmadan aradığı kişiyi bulmuştu.. aradığı kişi stuart'ın biricik aşkı marian'ın dul annesi bayan lockehart'tan başkası değildi tabi..

herbert bayan lockehart'ın sir mindwell'i ilk gördüğünde bir şeyler hissettiğini anlamıştı.. stuart da bayan lockhart'taki değişimi görünce şaşırmıştı.. derslerden önce saçı başı dağınık gezen, kendine bakmayan, kıyafetine özen göstermeyen bu bayan derslere çok şık ve bakımlı olarak gelmeye başlamıştı.. fakat sir william mindwell buna pek aldırış etmiyor, seçtiği münzevi hayatında ısrar ediyordu.. iki senedir bayan lockehart yüreği kor, gözlerinde aşk aleviyle piyano derslerine gelmekteydi..

bir gün sadık hizmetkarı ve en yakın dostu herbert ile beş çayı içerken herbert konuyu açtı..

"sir, kabalığımı mazur görün ama bu yalnız yaşamınız daha ne kadar sürecek?"
sir mindwell istifini bozmadı, gözlerini daldığı yerden çekmedi.. bahçesindeki ağaçlardan birindeki kuşlara bakıyordu.. herbert söylediğinden çok utanmışa benziyordu, galiba haddini aşmıştı..
"özür dilerim efendim sanırım sın..."
"herbert", dedi sir mindwell.. "ah herbert! yalnız yaşamaktan, bu yalnızlıktan ne kadar sıkıldığımı anlatamam sana."
"o zaman neden bayan lockehart'ı görmezden gelmeniz?"
"sanıyor musun ki bayan lockehart ile birlikte olunca bu yalnızlığım dinecek?"
"ama o size deliler gibi aşık!"
"aşk mı herbert? aşk mı? aşk sence nedir herbert? sevgi nedir? ben sana söyliyeyim. aşk bir hastalıktır herbert. insanoğlunun atalarından gelen bir hastalık. benim babamdan bana geçen, senin ebeveyninden sana geçen lanet olasıca bir hastalık."

herbert'in gözleri faltaşı gibi açılmıştı bu beklemediği tepki karşısında.. sir mindwell devam etti:
"herbert, biz insanoğlu, sen, ben, bayan lockehart, hepimiz tek bir amaç için, üremek için buradayız. bizler birer taşıyıcıyız. karşı cinsi çekici olarak görebilmek ve kendi cinsimizle yarışabilmek için bazı özelliklerimiz vardır. bu özellikler bize atalarımızdan geçer. fakat bu özellikler geçerken bazı yerlerde hatalar oluşabilir. anlıyor musun beni herbert?"
herbert evet anlamında kafasını salladı fakat boş gözlerle bakıyordu.

"işte bu hatalar" dedi sir mindwell,
"işte bu hatalar sonucu aşk denilen şey meydana çıktı. bu bir hastalık herbert. bu aktarımın kahrolasıca bir yerinde meydana gelmiş bir hata. insanlar buna aşk demiş. yıldırım aşkı diye bir şey çıkarmışlar üstüne. ilk görüşte aşkmış. aşk alışkanlık olmadan olmaz bir kere. sevgi alışkanlıkla birleşince ancak aşka dönüşebilir.

sevgi. bu da garip bir kavram herbert. vatan sevgisi, din sevgisi... bunlar düşününce çok saçma geliyor. bugün ingiliz kraliyetine mensup birer vatandaş olarak ingiliz ulusunun en yüce ulus olduğunu düşünmek zorundayız. yoksa 301... yani ben ispanya'da doğsaydım herbert, sen prusyada doğsaydın en büyük ulus onlar olacaktı. onları sevecektik. o zaman ingiltere'ye duyduğumuz sevgi ne kadar gerçek herbert? ne kadar öğretilmiş bir sevgi bu? evet herbert, din ve vatan sevgisi öğrenilmiş bir sevgidir. kilise duymasın yoksa engizisyonla giyotine direkt.

onu diyodum mesela aşk. karşı cinse duyulan sevgi herbert. genlerimizde bulunan özellikleri çok ciddiye almamız sonucu hep. ayrıca yaşadığımız toplumun bize bir diktesi bu. televizyonda izlediğimiz filmler, okuduğumuz romanlar bize aşık olmamız gerektiğini söyleyip durur hep. mükemmel aşkı arayan salak kızlar ve romantik olmaya çalışıp maymun gibi görünen erkeklerle doludur etrafımız bu yüzden. halbbuki genlerimizin bize söylediği tek şey vardır ki o aşık olun değildir. sevişin der. üreyin der. bilgileri aktarın der. ama tarihin bir yerinde genler aktarılırken insanoğlu sevişmenin ayıp bir şey olduğunu bu yüzden önce aşık olmak gerektiğini yazmıştır genlerine. gaddar yazarlar ve yönetmenler de aşk öğesinin prim yaptığını görüp basmışlar damardan. sonuç fiyasko!

o yüzden herbert bana sakın aşktan bahsetme!"

herbert'in yüzündeki şaşkınlık muazzamdı.. televizyon ve gen gibi ne olduğunu anlamadığı kelimelerle dolu bu konuşma yine de sir mindwell'in ne kadar zamanının ötesinde bir şahıs olduğunu kanıtlıyordu.. diyebildiği tek şey:
"aslında bi sevişseniz bir şeyiniz kalmaz" oldu..

ertesi sabah kapısında engizisyona davet yazısını buldu sir.. "haaah" dedi, "sen misin dün öyle atıp tutan".. o gece son akşam yemeği için bayan lockehart ve çocuklarını da davet etti.. hüzünlü ve titrek mumların ışığında yedikleri yemek sonrası bayan lockehart sir mindwell'i teselli edebilmek için yatak odasına gitti.. sürdüğü parfüm öyle böyle değildi yani çakmak çaksan parlar o derece.. o gece sir mindwell ve bayan lockehart seviştiler.. sir aşık oldu.. bütün söylediklerinin safsatadan ibaret olduğunu kabul etti ve hepsini kişiliksiz, sünepe bir insan gibi geri aldı.. mahkeme onu affetti..

bir gün sir mindwell o güne kadar kimseyi sokmadığı odasına bayan lockehartla beraber girdi ve bir daha kendisinden hiç haber alınamadı.. sadık hizmetkarı herbert odanın kapısını kırıp da içeri girdiğinde gördüğü ile şok oldu.. masanın üzerinde 13 mart 2012 yılına ait bir gazete duruyordu..

evet sevgili okurlar.. kıssadan hisse: büyük lokma ye ama büyük söz konuşma..

ben normalim.. norm benim..

her anormalin normal kabul edildiği bir evren mevcuttur..

Salı, Şubat 12, 2008

zamanda yolculuk

zamanda yolculuk hakkında zamanında sözlükte yazdığım bir yazı:

"öncelikle zamanda yolculuk hepimizin bildiği bir fizik ilkesiyle çelişir.. "hiçbir şey yoktan var edilemez ve yok olamaz" ya da "enerji yok olmaz form değiştirir".. 2006 yılında zaman makinasını icat edip 1984 yılına geri döndüğümüzü düşünelim.. 1984 yılında evrendeki atomların sayısı ve kapladıkları hacimler bellidir.. ve evrenin var oluşundan yok oluşuna kadar hiç değişmeyecektir.. aslında bizim zaman makinasını icat ettiğimiz 2006 yılı da 1984 yılı ile aynı zaman çizgisi üzerinde olacağından iki yıldaki atom sayıları da birbirine eşittir.. zaman değişimi sırasında 2006 yılındaki makina ve biz o andan silinmek zorundayızdır.. burda hiçbir şey yok olmaz form değiştirir ilkesi işin içine giriyor.. zaman makinasının ve bizim kapladığımız hacim ve atomlar nereye gitti.. hadi burada diyelim ki ısı enerjisine dönüştük form değiştirdik.. ancak 1984 yılına geldiğimizde nasıl tekrar aynı formu alacağımız, hangi atomları ve enerjiyi kullanarak tekrar vucüt bulacağımız muammadır.. muamma değil bir nevi imkansızdır..

eğer böyle bir şey mümkünse,

[zaman makinasını bir vasıta gibi düşünerek (tıpkı geleceğe dönüş serisindeki gibi)]
17.07.2006 22:36 -- aklımda cin bir fikirle zaman makinamı sefer için hazırlıyorum.. son bakımı yapıyorum..
17.07.2006 22:50 -- sefere hazırım.. zaman makinama kurulup sistemi çalıştırıyorum..
10.10.1984 14:22 -- zaman makinamla 22 sene geriye gidiyorum..
10.10.1984 14:30 -- zaman makinam ikinci sefere hazır.. sistemi çalıştırıyorum..
17.07.2006 22:30 -- ben geldim.. eski 17 temmuz eski evrende kaldı.. selam sana yeni paralel evren.. aa bak ben varmışım burda.. üstelik artık 1 tane değil 2 tane zaman makinam var.. şimdi eski beni öldürüp yeni çizdiğim paralel evrende üstelik 1 yerine 2 adet zaman makinasıyla yoluma devam edebilirim..

şimdi diyeceksiniz ki e kendini öldürürsen geçmişe hiç gidemezsin.. geçmişe ben zaten gittim geldim.. o başka evrende başka zaman çizgisinde kaldı..

ha eğer derseniz "bu da imkansız olmaz öyle evrenden mutevazi, ol biraz mütevazı, kendini öldürürsen geçmişe gidemezsin, bu da paradokstur şudur budur".. o zaman hoşgeldin kaos teorisi.. "