Cumartesi, Şubat 02, 2008

baobap tehdidi


"sonunda küçük prensin gezegeninde, öteki gezegenlerde olduğu gibi, iyi ve kötü bitkilerin var olduğunu öğrendim. iyi bitkilerin tohumları daha iyi, kötü bitkilerin tohumlan daha kötü oluyormuş. ama bu tohumlar göze görünmüyormuş.
toprağın kuytularında gizlenmiş dururlarken arada bir birkaçının uyanacağı tutarmış. bu tohum başlangıçta biraz çekingenlik gösterse de. kendi halinde güneşe doğru uzamaya başlarmış. eğer bu bitki yalnızca bir turp ya da bir gül goncası olsa büyümesinde hiçbir sakınca yokmuş. ama öyle kötü bitkilerdense hemen ortadan kaldırılmalıymış. şu sıralarda küçük prensin gezegeninde çok korkunç bir bitkinin tohumları sarmış ortalığı. baobap tohumlarıymış bunlar. toprağın içi bunlarla doluymuş. fark etmekte biraz geciktiniz mi, iş işten geçer, bir daha onlardan kurtuluş olmazmış. bütün gezegeni sararlar, kökleriyle de içerden sıkıca kavrarlarmış. eğer bir de gezegen küçücük, baobaplar da çok sayıdaysa işte o zaman ufalanıverirmiş gezegencik..."

le petit prince

türkiye'nin içinde bulunduğu duruma benzetiyorum.. baobaplar köklerini salıyorlar kimse fark etmeden.. tohumlar göze görünmüyorlar.. kadrolaşıyorlar sinsice.. eğitim alanında, sağlık alanında.. bir gün bir bakmışsınız, iş işten geçmiş.. bütün ülke çoktan sarılmış, parçalanacak.. sonrası var.. sonrası çok bulanık.. sonrası çok karanlık..

Pazartesi, Ocak 28, 2008

popcorn ödülleri 2008

avustralya açık 2008'in resmi sitesinde yayımlanan eğlenceli bir makale.. orijinali için buradan»»
çevirebildiğim kadarıyla türkçesi aşağıda.. (lütfen orijinal makaledeki fotolara da bakınız)



araya kaçma ödülü: rafael nadal.. açıklamaya gerek yok.. yukarıdaki fotoğrafa bakmak yeterli.. dünyanın 2 numarası toplamda 14 milyon dolar kazandı.. kendine yeni şort al rafa.. lütfen..

paranın karşılığını verme ödülü: marcos baghdatis.. oynadığı üç maçın ikisi beş setlik biri dört setlikti..

en iyi sinek taklidi: yuri şarapov.. tam olarak ne dönüyor bilmiyorum ama bir çeşit ödül hak ettiğini düşünüyorum.. eğer bildiğiniz bir şey varsa bana da söyleyin..

(ayrıca bakınız»»)

tiffany's den bile daha parıltılı ödülü : venus williams.. başlık kendini açıklıyor..

raket origami ödülü: marat safin.. görünüşe göre marat burada raketten kalp yapmış.. sevgililer gününe iki hafta var..

(ayrıca bakınız»»)

en hazırlıklı olma ödülü: marcos baghdatis.. her nasılsa lleyton hewitt ile maçının sabahın körüne kadar süreceğini bilip de sadece tenis çantasını değil ayrıca uyku tulumunu da başka bir çantada getirdiği için.. keşke bize de söyleseydi..

en iyi sinir boşalması için john mcenroe ödülü: cesar ramirez.. genç erkekler kategorisinde dünyanın bir numarası çeyrek finalde avustralyalı bernard tomic'e elenince raketinin hakimiyetini kaybetti..

en iyi tek cümlelik replik: andy roddick.. "okula gidin çocuklar yoksa ileride sandalye hakemi olursunuz."

Pazar, Ocak 27, 2008

nole


novak djokovic bir grand slam kazanan ilk sırp tenis oyuncusu olarak tarihe geçti.. avustralya açık 2008 finalinde fransız jo-wilfried tsonga'yı 4-6/6-4/6-3/7(7)-6(2) lık setlerle yenerek federer-nadal baskınlığına son verdi.. en son 2005 avustralya açık'ı marat safin kazanmıştı.. ondan sonraki bütün grand slamlerde federer ve nadal vardı.. bu sene erkekler mücadelesi çetin geçeceğe benzer..


djoker konuşmasında ise sempatikliği ile ön plana çıktı.. rod laver arena'yı dolduran 15bin kişiye "biliyorum hepiniz jo'nun kazanmasını daha fazla istiyordunuz.. ama sorun değil ben sizi hala seviyorum.." diyerek gönüllerdeki yerini sağlamlaştırdı..

gelecek gelecek mi?

gelecek geçmişte kafanızda canlandırdığınız ama asla tam olarak gerçekleşmeyen şeylerin bütünüdür.. gelecek bir paralel evren gibidir.. siz seyir halindeki otobüsün içinde camdan bakarken yanınızdan geçen otobüsten el sallar size.. dağın yamacından düşmeden tırmanmaya çalıştığınız sırada zirveden manzarayı seyreder o.. insan ise hala geleceği düşünür o anda.. zamanı gelince onun da kendisine el sallayacağını bilerek..

bulut sahilde oturmuş, gözlerini batan güneşten alamıyor ve düşünüyordu:
"umut mu gelecek sayesinde yaşar yoksa gelecek mi umut sayesinde vardır? küçükken herkes gibi geleceği düşündüm ben, ona bir şekil vermeye çalıştım.. umutla..

'her şey güzel olacak.. güzel bir okul, güzel bir sevgili, güzel arkadaşlar, güzel bir iş, çok para.. belki müzisyen olurum.. belki dünyayı dolaşırım.. belki loto çıkar...'
klişe tabirle hayatın ne kadar zor olduğunu bilmeden, sadece düşünerek geleceği şekillendirmek kolaydı tabi.. o sırada aile denilen ve etrafımı çevirerek beni dış etmenlerden dolayısıyla kötü düşüncelerden koruyan bir zırh mevcuttu çünkü.. ben de hep güzel hayaller kurdum.. gerçekleştirmesi kolay sanarak..

'...ama daha vakit var..'
düşünce zincirimin en garip halkasıydı bu aslında.. daha vakit vardı.. hep bekledim nedensizce.. sanki birisi "tamam hadi başla" diyecek, yönetmen bağıracak bir yerlerden, ben de "tamam geleceğimi şimdi şekillendirmeliyim" diyerek işe başlayacağım sandım.. zaman akıp geçti ve ben geleceğimden ne kadar uzakta olduğumu yavaş yavaş fark ediyorum, temeli atmak için ne kadar geç kaldığımı üzülerek de olsa anlıyorum.. durudğum nokta pink floyd'un time adlı şaheserinin tam olarak şurasına denk geliyor sanırım:

'tired of lying in the sunshine staying home to watch the rain.
you are young and life is long and there is time to kill today.
and then one day you find ten years have got behind you.
no one told you when to run, you missed the starting gun.'"

bulut şarkıyı mırıldanmaya başladı.. bir yandan da çocukken kurduğu hayalleri düşünüyordu.. pilot olmak istiyordu.. göklerde özgürce dolaşmak.. uçabilmek özgürlük demekti o küçük çocuk için.. gözü birden uzaklardan geçen bir uçağa takıldı.. batan güneşin uçağın gövdesindeki aksi gözüne vuruyordu.. yüzündeki buruk gülümseme birden yok oldu; karşısına çocukluğunun hayaleti dikilmiş de ondan hesap soruyormuş gibiözür dileyen gözlerle bakıyordu artık ufka doğru.. düşündü:

"ve ben batan güneşi kovalayamıyorum bile şimdi.. o kadar çok hayal biriktirdim ki sırtımda gerçekleştiremediğim, çok ağır, koşamıyorum.. çabalamadığımdan değil, çabalıyorum da.. ama çok yorgunum.. sanırım çocukluğuma bir özür borçluyum.. o hayalleri kuran çocuk bunları benim gibi yorgun bir insandan istediğini bilmiyordu.. bugün 15 yaş daha yakınım ölüme.. ve yarın bir 15 yaş daha yakın olacağım.. yaşlandıkça zaman ne kadar hızlı geçiyor.. kovalamaya niyetlendiğim güneş her gün bana tur bindiriyor alay edercesine.. ve ben bir gün gözlerimi kapayacağım bir daha asla güneşi görmemek üzere.. o ise başkalarına tur bindirmeye devam edecek, başkalarının gölgeleri ile oynayacak.. ben öldükten sonra bunların bir önemi var mı? ben yokken güneş varmış bir önemi var mı, gelecek olmadıktan sonra?"

kızıl gökyüzü laciverte çalarken bulut oturduğu yerden doğruldu, derin bir nefes alarak deniz kokusunu her santiminde hissetti.. meltemin dağıttığı saçlarını eliyle düzelttikten sonra yavaş ve korkak adımlarla sahilden ayrıldı.. geride kumdaki ayak izleri ve dalga sesleri..