Pazar, Ocak 27, 2008

gelecek gelecek mi?

gelecek geçmişte kafanızda canlandırdığınız ama asla tam olarak gerçekleşmeyen şeylerin bütünüdür.. gelecek bir paralel evren gibidir.. siz seyir halindeki otobüsün içinde camdan bakarken yanınızdan geçen otobüsten el sallar size.. dağın yamacından düşmeden tırmanmaya çalıştığınız sırada zirveden manzarayı seyreder o.. insan ise hala geleceği düşünür o anda.. zamanı gelince onun da kendisine el sallayacağını bilerek..

bulut sahilde oturmuş, gözlerini batan güneşten alamıyor ve düşünüyordu:
"umut mu gelecek sayesinde yaşar yoksa gelecek mi umut sayesinde vardır? küçükken herkes gibi geleceği düşündüm ben, ona bir şekil vermeye çalıştım.. umutla..

'her şey güzel olacak.. güzel bir okul, güzel bir sevgili, güzel arkadaşlar, güzel bir iş, çok para.. belki müzisyen olurum.. belki dünyayı dolaşırım.. belki loto çıkar...'
klişe tabirle hayatın ne kadar zor olduğunu bilmeden, sadece düşünerek geleceği şekillendirmek kolaydı tabi.. o sırada aile denilen ve etrafımı çevirerek beni dış etmenlerden dolayısıyla kötü düşüncelerden koruyan bir zırh mevcuttu çünkü.. ben de hep güzel hayaller kurdum.. gerçekleştirmesi kolay sanarak..

'...ama daha vakit var..'
düşünce zincirimin en garip halkasıydı bu aslında.. daha vakit vardı.. hep bekledim nedensizce.. sanki birisi "tamam hadi başla" diyecek, yönetmen bağıracak bir yerlerden, ben de "tamam geleceğimi şimdi şekillendirmeliyim" diyerek işe başlayacağım sandım.. zaman akıp geçti ve ben geleceğimden ne kadar uzakta olduğumu yavaş yavaş fark ediyorum, temeli atmak için ne kadar geç kaldığımı üzülerek de olsa anlıyorum.. durudğum nokta pink floyd'un time adlı şaheserinin tam olarak şurasına denk geliyor sanırım:

'tired of lying in the sunshine staying home to watch the rain.
you are young and life is long and there is time to kill today.
and then one day you find ten years have got behind you.
no one told you when to run, you missed the starting gun.'"

bulut şarkıyı mırıldanmaya başladı.. bir yandan da çocukken kurduğu hayalleri düşünüyordu.. pilot olmak istiyordu.. göklerde özgürce dolaşmak.. uçabilmek özgürlük demekti o küçük çocuk için.. gözü birden uzaklardan geçen bir uçağa takıldı.. batan güneşin uçağın gövdesindeki aksi gözüne vuruyordu.. yüzündeki buruk gülümseme birden yok oldu; karşısına çocukluğunun hayaleti dikilmiş de ondan hesap soruyormuş gibiözür dileyen gözlerle bakıyordu artık ufka doğru.. düşündü:

"ve ben batan güneşi kovalayamıyorum bile şimdi.. o kadar çok hayal biriktirdim ki sırtımda gerçekleştiremediğim, çok ağır, koşamıyorum.. çabalamadığımdan değil, çabalıyorum da.. ama çok yorgunum.. sanırım çocukluğuma bir özür borçluyum.. o hayalleri kuran çocuk bunları benim gibi yorgun bir insandan istediğini bilmiyordu.. bugün 15 yaş daha yakınım ölüme.. ve yarın bir 15 yaş daha yakın olacağım.. yaşlandıkça zaman ne kadar hızlı geçiyor.. kovalamaya niyetlendiğim güneş her gün bana tur bindiriyor alay edercesine.. ve ben bir gün gözlerimi kapayacağım bir daha asla güneşi görmemek üzere.. o ise başkalarına tur bindirmeye devam edecek, başkalarının gölgeleri ile oynayacak.. ben öldükten sonra bunların bir önemi var mı? ben yokken güneş varmış bir önemi var mı, gelecek olmadıktan sonra?"

kızıl gökyüzü laciverte çalarken bulut oturduğu yerden doğruldu, derin bir nefes alarak deniz kokusunu her santiminde hissetti.. meltemin dağıttığı saçlarını eliyle düzelttikten sonra yavaş ve korkak adımlarla sahilden ayrıldı.. geride kumdaki ayak izleri ve dalga sesleri..

Hiç yorum yok: