Cumartesi, Ocak 19, 2008

eurosport akıllı olsun!

bu sabaha karşı 7'ye kadar uyumadım ve james blake ile sebastian grosjean arasındaki maçı izledim.. setlerde 2-0 önce geçen grosjean saçmalayıp maçın 2-2 olmasına neden oldu.. sonra uykum olmamasına rağmen kendimi kötü hissetmem nedeniyle maçı kapatıp yatağa girdim.. zor da olsa uyumuşum.. öğlen 1'de uyandım ve hemen bir heyecanla turnuvanın sitesine girip maçın sonucuna baktım.. grosjean maçı 2-3 kaybetmiş.. blake'i hiç sevmem bu yüzden üzüldüm..

sonra programa baktım williams sister'ın maçı in progress yazıyor.. hemen eurosport'u açıp keyifle izleyecektim ki bir de ne göreyim? kış sporları.. beyaz dağ eteklerinden kayan insanlar.. belki eurosport 2'dedir diye bakayım dedim.. orada da aynı manzara..

o yüzden diyorum ki eurosport akıllı olsun! geçen gün ne güzel saat 17:00'a kadar yayımladılar turnuvayı.. bugün neden böyle? kış sporları da güzidedir falan ama iki kanal var diğerinde göster bari.. ayıp!

bir maç izledim ve hayatım değişti

tenis izlemeye tam olarak ne zaman başladığımı hatırlamıyorum.. orta son olması lazım.. dönem ödevim bir kitap okumak ve kitap hakkında yazmaktı.. ben o kadar bunalmıştım ki kitaptan, tv'de ne var ne yok diye gezerken avustralya açık'a rastlamıştım.. trt 3 sağolsun.. reklamsız ve ara vermeden yayımlardı.. o haftayı ödevle uğraşmaktansa tenis izleyerek geçirdim..

belirli bir zaman sonra tenis maçlarının topun bir sağa bir sola gidişinden ibaret olmadığını; tenis turnuvalarının harika bir kültüre sahip olduğunu fark ettim.. korttaki izleyicilerin oyunculara olan saygısı ralliler sırasındaki sessizlik ve hata yapılarak verilen bir puanın alkışlanmaması olarak yansıyordu.. (özellikle wimbledon bu konuda yalamış yutmuş bir izleyiciye sahip.) ballboyların maç içerisindeki hareketlerini, hakemlerin duruş yerleri ve biçimlerini, aralarda sporcuların yaptıklarını hepsini dikkatlice izlemeye başladım.. evian adlı meyve suyunu içiyolardı mesela (evet meyve suyu, o zamanlar renkli su olabileceği fikri bana pek mantıklı gelmemişti).. muz yerlerdi genellikle.. bacaklarına havlu sererlerdi ki soğumasın kaslar.. bu kadar dikkatli izlemeye çalışınca böyle hastalıklı bir tenis izleyicisi olarak sabah saat 8 lere kadar tenis izlemek olası oluyor..

tenis bence hem kadına hem erkeğe eşit derecede yakışan tek spor.. örneğin futbol ve basketbolu kadınlara hiç yakıştıramadım bugüne kadar.. aynı şekilde voleybolu da erkeklere yakıştıramadım.. ama tenis iki cinsiyette de harika duran bir spor gibi geldi bana hep.. bir de her fizikteki insan oynayabiliyor mesela.. uzun boylu, kısa boylu, kaslı, balık etli, zayıf.. belirli bir fiziksel kısıtlama getirmiyor basketbol ya da voleybol gibi..

türkiye'de tenise bu zamana kadar önem verilmemesi çok üzücü.. ancak son zamanlardaki girişimlerle wta tour championship'in (sponsor adıyla sony ericsson championship) 2011-2013 yılları arasında istanbul'da yapılacak olması da biz tenisseverler için ayrı bir sevinç ve övünç kaynağı teşkil etmekte.. ayrıca bu organizasyon için 10 bin kişilik bir tenis kompleksi yapılacak olması ise şukela.. ona da buradan..

sonuç olarak tenisi sevin, sevdirin.. gelecek nesiller bu spordan mahrum kalmasın..

Cuma, Ocak 18, 2008

ııımpffffff.. içim geçmiş..

olm insan bi uyandırır lan.. kaç yıl oldu!