sevgililer günü olarak adlandırılan günde sevgiden söz edeceğiz sevgili okurlar.. hikayemiz onsekizinci yüzyıl ingilteresinde geçmektedir..
sir william mindwell çevresinde pek seveni bulunmayan, insanların arkasından konuştuğu fakat -paralı bir aileden geldiği için- yüzüne güldüğü orta yaşlı bir ingilizdi.. hakkında çıkan dedikolardan bıkmış usanmış, sadık hizmetkarı herbert ve birkaç hizmetçisi ile birlikte brown sokağı'ndaki müstakil evinde hayatına devam ediyordu.. babasından kalan para onun kişiliğini olumsuz yönde etkilememişti ve sir mindwell mütevazı bir hayat sürmekteydi.. yıl içinde evinden neredeyse hiç çıkmaz, ülkesinde gelişen olayları sadık hizmetkarı herbert'in oğlu stuart'tan öğrenirdi..
sir mindwell herbert tarafından her gün aynı saatte uyandırılırdı.. hemen sıcak bir duş alır ve kahvaltı sofrasına otururdu.. kahvaltıda yedikleri bile değişmezdi.. az pişmiş yumurta, pastırma, biraz ekmek ve çay.. kahvaltının ardından herbert'e kendisi de dahil olmak üzere kimsenin odasına girmesine izin vermemesini tembihler ve öğlene kadar çalışma odasına kapanırdı.. bu geçen süre içinde onun orada ne yaptığını hizmetkarı ve ayrıca en yakın dostu herbert bile bilmezdi..
öğlene doğru piyano ve müzik dersi için bayan lockehart uğrardı.. bayan lockehart kırklı yaşlarındaydı ve kocası beş sene önce vebadan ölmüştü.. hayatının orta yerinde üç çocuğu ile yalnız kalan lockehart geçimini sağlamak için piyano dersleri vermeye başlamıştı.. bundan 2 sene önce müzik öğrenmek isteyen sir mindwell bu konuyu stuart'a söylediğinde stuart hiç zorlanmadan aradığı kişiyi bulmuştu.. aradığı kişi stuart'ın biricik aşkı marian'ın dul annesi bayan lockehart'tan başkası değildi tabi..
herbert bayan lockehart'ın sir mindwell'i ilk gördüğünde bir şeyler hissettiğini anlamıştı.. stuart da bayan lockhart'taki değişimi görünce şaşırmıştı.. derslerden önce saçı başı dağınık gezen, kendine bakmayan, kıyafetine özen göstermeyen bu bayan derslere çok şık ve bakımlı olarak gelmeye başlamıştı.. fakat sir william mindwell buna pek aldırış etmiyor, seçtiği münzevi hayatında ısrar ediyordu.. iki senedir bayan lockehart yüreği kor, gözlerinde aşk aleviyle piyano derslerine gelmekteydi..
bir gün sadık hizmetkarı ve en yakın dostu herbert ile beş çayı içerken herbert konuyu açtı..
"sir, kabalığımı mazur görün ama bu yalnız yaşamınız daha ne kadar sürecek?"
sir mindwell istifini bozmadı, gözlerini daldığı yerden çekmedi.. bahçesindeki ağaçlardan birindeki kuşlara bakıyordu.. herbert söylediğinden çok utanmışa benziyordu, galiba haddini aşmıştı..
"özür dilerim efendim sanırım sın..."
"herbert", dedi sir mindwell.. "ah herbert! yalnız yaşamaktan, bu yalnızlıktan ne kadar sıkıldığımı anlatamam sana."
"o zaman neden bayan lockehart'ı görmezden gelmeniz?"
"sanıyor musun ki bayan lockehart ile birlikte olunca bu yalnızlığım dinecek?"
"ama o size deliler gibi aşık!"
"aşk mı herbert? aşk mı? aşk sence nedir herbert? sevgi nedir? ben sana söyliyeyim. aşk bir hastalıktır herbert. insanoğlunun atalarından gelen bir hastalık. benim babamdan bana geçen, senin ebeveyninden sana geçen lanet olasıca bir hastalık."
herbert'in gözleri faltaşı gibi açılmıştı bu beklemediği tepki karşısında.. sir mindwell devam etti:
"herbert, biz insanoğlu, sen, ben, bayan lockehart, hepimiz tek bir amaç için, üremek için buradayız. bizler birer taşıyıcıyız. karşı cinsi çekici olarak görebilmek ve kendi cinsimizle yarışabilmek için bazı özelliklerimiz vardır. bu özellikler bize atalarımızdan geçer. fakat bu özellikler geçerken bazı yerlerde hatalar oluşabilir. anlıyor musun beni herbert?"
herbert evet anlamında kafasını salladı fakat boş gözlerle bakıyordu.
"işte bu hatalar" dedi sir mindwell,
"işte bu hatalar sonucu aşk denilen şey meydana çıktı. bu bir hastalık herbert. bu aktarımın kahrolasıca bir yerinde meydana gelmiş bir hata. insanlar buna aşk demiş. yıldırım aşkı diye bir şey çıkarmışlar üstüne. ilk görüşte aşkmış. aşk alışkanlık olmadan olmaz bir kere. sevgi alışkanlıkla birleşince ancak aşka dönüşebilir.
sevgi. bu da garip bir kavram herbert. vatan sevgisi, din sevgisi... bunlar düşününce çok saçma geliyor. bugün ingiliz kraliyetine mensup birer vatandaş olarak ingiliz ulusunun en yüce ulus olduğunu düşünmek zorundayız. yoksa 301... yani ben ispanya'da doğsaydım herbert, sen prusyada doğsaydın en büyük ulus onlar olacaktı. onları sevecektik. o zaman ingiltere'ye duyduğumuz sevgi ne kadar gerçek herbert? ne kadar öğretilmiş bir sevgi bu? evet herbert, din ve vatan sevgisi öğrenilmiş bir sevgidir. kilise duymasın yoksa engizisyonla giyotine direkt.
onu diyodum mesela aşk. karşı cinse duyulan sevgi herbert. genlerimizde bulunan özellikleri çok ciddiye almamız sonucu hep. ayrıca yaşadığımız toplumun bize bir diktesi bu. televizyonda izlediğimiz filmler, okuduğumuz romanlar bize aşık olmamız gerektiğini söyleyip durur hep. mükemmel aşkı arayan salak kızlar ve romantik olmaya çalışıp maymun gibi görünen erkeklerle doludur etrafımız bu yüzden. halbbuki genlerimizin bize söylediği tek şey vardır ki o aşık olun değildir. sevişin der. üreyin der. bilgileri aktarın der. ama tarihin bir yerinde genler aktarılırken insanoğlu sevişmenin ayıp bir şey olduğunu bu yüzden önce aşık olmak gerektiğini yazmıştır genlerine. gaddar yazarlar ve yönetmenler de aşk öğesinin prim yaptığını görüp basmışlar damardan. sonuç fiyasko!
o yüzden herbert bana sakın aşktan bahsetme!"
herbert'in yüzündeki şaşkınlık muazzamdı.. televizyon ve gen gibi ne olduğunu anlamadığı kelimelerle dolu bu konuşma yine de sir mindwell'in ne kadar zamanının ötesinde bir şahıs olduğunu kanıtlıyordu.. diyebildiği tek şey:
"aslında bi sevişseniz bir şeyiniz kalmaz" oldu..
ertesi sabah kapısında engizisyona davet yazısını buldu sir.. "haaah" dedi, "sen misin dün öyle atıp tutan".. o gece son akşam yemeği için bayan lockehart ve çocuklarını da davet etti.. hüzünlü ve titrek mumların ışığında yedikleri yemek sonrası bayan lockehart sir mindwell'i teselli edebilmek için yatak odasına gitti.. sürdüğü parfüm öyle böyle değildi yani çakmak çaksan parlar o derece.. o gece sir mindwell ve bayan lockehart seviştiler.. sir aşık oldu.. bütün söylediklerinin safsatadan ibaret olduğunu kabul etti ve hepsini kişiliksiz, sünepe bir insan gibi geri aldı.. mahkeme onu affetti..
bir gün sir mindwell o güne kadar kimseyi sokmadığı odasına bayan lockehartla beraber girdi ve bir daha kendisinden hiç haber alınamadı.. sadık hizmetkarı herbert odanın kapısını kırıp da içeri girdiğinde gördüğü ile şok oldu.. masanın üzerinde 13 mart 2012 yılına ait bir gazete duruyordu..
evet sevgili okurlar.. kıssadan hisse: büyük lokma ye ama büyük söz konuşma..
Perşembe, Şubat 14, 2008
sir mindwell'in sırrı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder